2005 yılının bir yaz günü sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte Sarıkaya’dan hareketle, köyümüze doğru yola koyulduk, amacımız çamserede iyi bir yerde konaklayarak eski günlerimizi hatırlatırcasına güzel bir gün geçirmekti. Hedefimizde Apınardı.
Ürneç’i(Konuklarköyü) geçip köyümüze doğru istikameti alınca, ilk iş web sitesi için çekilecek resimler için durup köyümüzün istikametini gösteren tabelayı resimlemek oldu. Bu sırada güneş köyümüzün üzerinde yükselmek üzere idi ve saatler yaklaşık sabahın 07.00‘sini gösteriyordu.
Köye girdiğimizde, sığır sürüsü toplanmak üzere idi. Kalenin yüzü eski kalabalık insan görüntüsünden uzak olsa da sığırların toplandığı alan olmaya, eskiden olduğu gibi devam ediyordu. Irgatlık dönemi olmasına rağmen kalenin yüzününde ne sap, ne saman ne de buğdaylar vardı. Biçerdöverin köyümüze gelmesiyle birlikte bu manzara çoktan unutulmuştu zaten.
Kalenin arkasına doğru hareket ettiğimizde, dikili taşın yanından geçerken Rahmetli Nebi Dayıyı hatırladık. Çamseriye giden yol eskisinden daha kullanışlı bir hale getirilmiş, bu nedenle çok rahat bir yolculuk yaparak, Ilıca ve Baldıranlıdan geçerek Apınara vardık. Tertemiz bir hava ve sakin bir ortamda kendimizi bulduk, zihnimizde geçmişten kalan bir yığın anılarla.
Apınar’daki su, o alana çeşme yapılmadan evvel, bir meşenin altında doğal olarak akardı. Şimdi ise rahmetli Merhum Memili Şahin’in beraber, diğer sularla karıştırılmış, dolayısıyla biraz eski tadından uzaklaşmış durumda. Sosyal tesis olarak, bu alanda Durmuş Mutluer’in yaptırdığı hayratın yanı ise, piknik yapmaya son derece elverişli hale getirilmiş. Çeşmenin yanına ocak ve oturmak üzere bir masa yapılmış. Birde çöpler etrafa dağıtılmadan belli bir noktada toplanabilse daha güzel olacak.
Sabah kalvaltısını yaptıktan sonra, site için resim çekimini başlatmak üzere tekrar köye haraket edildi. İlk önce köyümüze adını veren Kaleden işe başlandı. Çocukluk zamanlarımızda ağzı açık bulunan kalenin ağzı şimdi kapalı durumda ve topraklar her tarafını kaplamış, kale harabeleri adeta belli belirsiz bir hale gelmiş. Bilhare görüşülen Muhtarımız, Kaymakam bey ile kalede bir inceleme yapılacağı ve buradan çıkacak sonuca göre, aydınlatma sitemi ile turizme açılabileceği bilgisini verdi.
Kaleden, köyümüzün eskiden batıl inaçlarına kaynaklık eden, ancak artık yerinde bulunmayan “dede ardıcı” tarafından başlamak üzere fotograf makinemizin deklanşörüne basarak resimlerimizi çekmeye devam ettik. Yukarıdaki mezarlık ve etrafından sonra, su deposunun bulunduğu alan ve yeni okulun resimlerini görüntüledik. Okul alanında eskinin izlerini aradık, ancak sadece anılarda kalandan başka, eskiye ait bir görüntüye rastlamadık. Özellikle yerde bulunan taştan işlenmiş ay-yıldızı yerinde bulamadık. Tavanı demirli, o eski bina, lojman, tuvaletler ve sütlük ise zaten çoktan yıkılmış, yerine şimdiki bu yeni bina tek başına yapılmıştı.
Okul bahçesindeki incelemelerin ardından, köyün yenicamiisine doğru yola koyulduk. Burada birkaç hemşehrimiz öğle namazını bekliyorlardı. Onlarla kısa sohbetin ardından, Köyümüzün en yaşlılarından olan Ali (Çavuş) Özen ile görüşmeye gittik. Kendisiyle köyün geçmişi hakkında görüşme yaptık.
Bu görüşmenin ardından eski mezarlık ziyaret edildi ve görüntülendi. Eskiden köyün içinde bir mesafeden bir mesafeye gitmek çocukluk hali olsa gerek çok uzak gelirdi, şimdi ise oldukça kısa mesafeler olarak tespit olundu. Zira eski mezarlıktan Hacıalinin armudunun altına gelmek için beş-on dakikalık bir süre gerekmedi. Burada artık armut olmasa da, hatta virane bir şekilde sonderece sessiz ve sakin bir durumda bulunsa da yine de köyün merkezi (centrum- zentrum- centre) olmaya devam etmektedir.
Köyde bulunan iki kahveden bir tanesi burada bulunuyor. Seyahatimiz esnasında yurtdışından ve başka yerlerde görev yapan hemşehrilerimizin bulunduğu bir topluluk zamanlarını burada geçiriyorlardı. Kısa bir söyleşinin ardından, Ürneç yolu tarafına yönelerek eskiden hasatttan sonra geceleri bile sıranın olduğu seten taşını görmeye gittik. Eski ihtişam ve görkeminden bir şey kalmayan, ancak köyün tarihi eseri olarak kabul edilecek taş yan yatmış sanki derin uykuya dalmış vaziyetteydi. Burada durup, çok önceleri köyün Ürneç tarafından girişi olarak bildiğimiz mekandan, eski birleşik evlerden kalan ören yerlerini resimledik. Şimdinin yetişkinlerinin kargaları kovalamak için bekledikleri çedenelikler tarafından eski caminin yanında bulunan Büyük pınara vasıl olduk. Yazın soğuk ve tatlı, kışın ılık olan suyundan kana kana içtikten sonra, eski camiyi ziyaret ettik ve burada bulanan bir kaç hemşehrimizle sohbet ettik.
Camiiden sonra, bir dönem okul olarakta kullanılan haraba halindeki medreseyi geçmişteki okul anıları eşliğinde biraz da hüzünlü bir şekilde seyrettik. Kim bilir kaç nesil bu mekanda dağarcığına bilgi eklemiş ve önemli haftalarda nice kutlamalara şahitlik etmişti.
Köseliye doğru yöneldiğimizde artık saatler öğlenin ikisini gösteriyordu. Köseliye tırmanmak çocukluk dönemimizde kızaklarla tırmanmak kadar zevkli olmasa da, eskinin anılarını yaşatan bu mekana çıkmak yinede sıcak havada esen serin rüzgardan dolayı zevkliydi. Doruğa ulaşıldığında, meyvesi bulunmasa da bütün ihtişamıyla yerinde duran kayısı ağaçlarının altında biraz dinlendik. Daha sonra kim tarafından ve ne zaman yapıldığını bilmediğimiz taştan doruğa işlenmiş bir ay-yıldız kalıntısı ile karşılaştık. Dorukta, sizin için köyümüzle ilgili en güzel resimleri çektik.
Garipler mezarlığına doğru yol aldığımızda, bu kesimdeki yolların oldukça bozuk olduğuna şahit olduk. Bu yüzden uzun bir süre araçtan inerek yaya yolculuk yaptık. Esrarı kimse tarafından bilinmeyen (Bilen varsa bize yazabilir) mezarlığın kendisi de adı gibi çok garipti doğrusu. Çatmapınar, Kartal, Apınarı görüntüledikten sonra, yaşadığı dönemde birçok hayırişleri yapan rahmetli Polinin Mehmet’in (Kılıç) yaptırdığı hayırpınarından su içtik ve rahmetli İbrahim (Ünal) dedenin (Yumulu) çağla veya kayısı almaya veya çalmaya gelen 70’li yılların çocuklarını kovaladığı meyvesiz bağların altından geçerek tekrar köyün yolunu tuttuk.
Köyün Külekçi tarafından girişinde Muhtarımız ile karşılaştık. Su deposundaki bir arıza ile ilgileniyordu. Kendisinden köyün yolunun asfaltlanmasıyla ve kanalizasyon sisteminin inşaatı ile ilgili sürdürülen çalışmalar hakkında bilgi aldık. Muhtarımız, yolun asfaltlanması için gerekli girişimlerin yapıldığını, kısa sürede netice almaya çalıştıklarını, kanalizasyon inşaatının da devam etmekte olduğunu ifade etti. Kanalizasyon inşaatının Apınar yakınlarında devam ettiğini biz de uzaktan gördük.
Köyümüzün uzun süreli Bakkalı olan rahmetli Yusuf (Necib’in) dayıyıda (Özer) yaad ederek, şimdiki bakkalı ve ikinci kahveyi de resimledikten sonra, tekrar çamserenin yoluna düştük.
Ilıca’ya gelince, eski günlerin hatırına hala eski doğallığını koruyan akarsunun başında durup bir kaç yudum su iştikten sonra, Baldıranlının altındaki hayırpınarında mola verdik. Çolağın gölüne yöneldiğimizde Edi ebenin havuza düşen camızını da andık. Kalınçayıra vardığımızda, sabah toplanan sığır sürüsünün buraya ulaşmış olduğunu gördük. Köyde son yıllarda kavak yetiştirme adet olmuş. Kalınçayır bölgesindeki arazilerde oldukça çok kavak yetiştirilmektedir. O gün, iki kamyon kesilen kavakları taşımak üzere burada hazır bekliyorlardı. Kalınçayır’dan sonra Sorgun’dan Çameliyi seyrederek Olukluya doğru hareket ettik, buralarda yer alan çeşmelerin başında köyümüzden ve diğer yerlerden gelen hemşehrilerimizi piknik yaparken bulduk. Onlarla kısa süreli sohbetin ardından, Kayalı boğazı görüntülemeye gittik. Birçok kişinin eskiden uğrak yeri olan bu mekana, uzun süredir kimsenin uğramadığı anlaşılıyordu. Eski ihtişamından uzak ve ne yazıkki bakımsız vaziyette. Meyvesiz ve bakımsız Bağlar tarafındaki taşıt yolunu kullanarak Çolağın gölünden geçerek Apınara vasıl olduk.
Burada akşam yemeğini ve çayını içtikten sonra, köyün yolunu tuttuk. Köyümüzün bir yerde lafazanları (stand up) amatör tiyatrocuları olarak tanınan Karabacaklardan rahmetli Mehmet Çelik’in çocuklarıyla buluşmak üzere Fakı’nın (Çelik) evine yöneldik. Hoş bir sohbetin ardından, ayın bütün parlaklığıyla aydınlattığı gecede geç saatlerde, köyden ayrıldık.
Ertesi gün ise, eski imam hatibimizin elem verici ölüm haberi üzerine, akşam üzeri tekrar köye geldik. Bu vesileyle bütün hemşehrilerimizi kalenin yüzünde yer alan musalla taşının başında bulduk. Cenazeye mezarlıkta yapılan görevin ardından, akşam da cenaze evinde hemşehrilerimizle biraraya geldik. Zaten insanların dostluğu düğün ve cenazeler de değilmi ? Bunun güzel bir örneği burada da sergilendi.
Eskicamii, belki de yeni camii yapıldıktan sonra en kalabalık cematini , Cuma günkü rahmetli Hasan Hüseyin hoca (Aslan) için tertiplenen mevlid nedeniyle kabul etti. Sarıkaya ilçesinde mukim Emekli Mehmet (Hafız) Hoca’nın (Öztürk) vaazıyla ve imamhatipliği ile bir kez daha eski günlere yolculuk yapıldı. Bu vesileyle köy dışında yaşayan ancak mevlüd’e iştirak için gelen hemşehrilerimizle de görüşme fırsatı yakalandı.
Eski günleri yad ederek geçen güzel bir gündü vesselam.