Sevgili Hemşehrilerimiz ,Kaletepe buluşma noktasına hoşgeldiniz. Uzun bir aradan sonra tekrar sizinle buluştuk.

Sitemizin  tüm içeriğiyle  sizlere hizmet verebilmesi için uğraş vermekteyiz.. Sizlerden gelebilecek katkılarla sitemizin içeriği ayrıca zenginlik kazanacaktır. 

Zeki Öztürk&Hüseyin Öztürk

 

NEBİ’NİN YATIRI

Allah rahmet eylesin Nebi dayı köyde 15-20  yaşın üzerideki herkesin bildiği şakacı bir hemşehrimizdi. Evi de  köyün kuzeyinde çamseriye giden yolun solundadır. Günlerden bir gün evinin altında, köyün taşıtla girişinde bulunan ve bir heykeli andıran dikili taşın yakınında bulunurken bir yabancı gelir.  Rahmetli Nebi dayı ile aralarında şu diyaloğ geçer: 

Yabancı: Dayı bu (dikili taşı soruyor) nedir?

Nebi dayı: Bu Nebi’nin yatırıdır, diye cevap verir.

 Bu cevap üzerine yabancı hemen dua etmeye koyulur.

Bu olayın hemşerilerimiz arasında yayılmasından sonra, bu dikili taşı görenler hep bu olayı hatırlamaktadırlar. Bu vesile ile “Nebi’m Allah yakar” sözlerinin sahibi Nebi dayıyı da  tabi. Z.Ö.

-------------

İLK OKULLULARIMIZ

Saygı Değer Dayı Oğulları ve Sevgili Yeğenlerim,

       Köyümüze yönelik böyle bir site kurmanızdan dolayı şahsım adına size çok çok teşekkür ederim.  Sağ olun, var olun. 

       Mutluyum neden?

       Sizleri yıllar öncesine götürmek istiyorum.  

      Yıl 1956. Köyde okul yok, haliyle okuma oranı da yok denecek kadar az.  Varsa da bilenler belki kendi imkânlarıyla belki de askerde okuma yazmayı öğrenmiştir.

Ne acıdır değil mi?

       Sebebi ise; o yıllarda veya daha önceki yıllarda köy muhtarı olan amcam ve kayınpederim rahmetli Hacı Salih YILMAZ, köye ilkokul açılması için bütün gayretini sarf ediyor, ilgililerden de sözünü alıyor, ne var ki köy halkından bazıları gelecek öğretmenin başının açık olacağı ve gelinlere kızlara bakacağı var sayımından hareketle böyle bir güzelliğe müsaade etmiyorlar.  Tabiî ki köyün birlikteliği ile işler yapılacağından yapılan teşebbüs akim kalıyor. Bu durumda da yukarıda belirtmiş olduğum okuma oranı yok denecek kadar az oluyor. 

       Oysa, etraf köylerde ilkokul zamanında açıldığı için, okuma oranı hayli fazla olduğu gibi yüksek tahsil yapmış ve de belirli yerlerde görev almış insanları görüyoruz.  Örneğin Günyayla Köyünden Prof. Mustafa Akdağ, Külekçi Köyünden astsubaylar, Tapu Teknisyeni ve teknikerleri vs.

             Hal böyle olunca, ufku açık ileri görüş sahibi olan başta rahmetli Mehmet Ali Dayı Nail Ağabeyi, Dedem Hüseyin amcam Hüseyin'i, babam bendenizi amcam Salih Asaleti, Mahmut Amca (Mahmut Filiz) Mehmet Filiz'i okutmak için Külekçi Köyüne gönderiyorlar ve bizler burada okumaya başlayınca, ikinci üçüncü sınıftan sonra okumanın önemini kavrayan vatandaşlar da adı geçen köy ilkokuluna çocuklarını yazdırdılar. Bunlar da, Ömer Ata, Hacı Çakmak, H.Ali Demir, Yahya Özer, Hakkı Şahin, Evsal Karadavut, İsmail Karadavut, Adem Kaygısız vd.

       Nail Özer, Hüseyin Yılmaz, Mehmet Filiz, ben, Asalet ve Ömer Ata Külekçi Köyü İlkokulundan mezun olduk ve 1959-60 yıllarında yanlış hatırlamıyorsam köyümüze ilkokul açıldığından, diğer arkadaşlar da nakillerini köyümüze aldırdılar ve buradan mezun oldular.  Böylece okuma oranı gittikçe artmaya başladı.

       Ama Ortaokula giden Mehmet Filiz, yine ben, Asalet ve Ömer Ata olduk.  Asalet ayrıldı, diğer üçümüz ortaokulu bitirdik.  Mehmet Filiz Öğretmen Okuluna, Ömer Ata Almanya'ya gitti, ben de Ankara'ya geldim. İlk memur Mehmet Filiz, ikinci memur bendeniz oldum.  Yıllar bir birini kovaladı İlk üniversite mezunu yine Mehmet Filiz ve bendeniz olduk.  Okuma yine revaçta değil.  Yıllar yılları kovaladı Allah'a hamd olsun gittikçe okuma oranı yükseldi işte sitede Üniversite Mezunlarımız ve Meslekli Hemşehrilerimiz  sahifelerinde ki canlar çoğaldı. Kimi doçent, kimi müfettiş, kimi mimar, kimi diplomat, kimi eğitimci, kimi güvenlikçi, kimi inşaatçı kimi sağlıkçı olarak karşımıza çıktılar.  Ne olurdu bu unvanlar yıllar önce olsaydı da köyüm halkı uzunca cahil kalmasaydı? Ne olurdu değerli büyüklerimiz bazı saplantılar içerisinde olmasaydı? Bilindiği gibi her türlü kötülük cahillikten gelmektedir.

       Değerli dostlar burada bir olayı da anlatarak sözlerime son vereceğim.

       Bilindiği üzere Vakıflar Genel Müdürlüğünde uzun yıllardan beri çalışmaktayım. 1980'li yıllarda her yıl Vakıf Orta Öğrenim Öğrenci Yurduna öğrenci alınması için her ilde imtihanlar açılırdı.  Ben de her yıl Yozgat'a giderdim ki köyümden birileri müracaat ederse imtihanda kazandırayım da okusun diye. Ne hazindir ki hiç kimse gelmezdi.  Hatta her ders yılı okulumuz ilkokul Müdürlüğüne sınav tarihlerini bizzat göndererek müracaat edenler olsun diye beklerdim.  Heyhat hiç kimse müracaat etmediğinden etraf köylerden gelen çocukları kazandırarak okumalarını sağladım.  Kimi avukat çıktı kimi bilmem ne.  Neyse köprünün altından çok sular geçti.  Elhamdülillah okuyanımız ve o ölçüde de devletin değişik kademelerinde insanlarımız var artık.  Geçte olsa bu mutluluk hoştur. 

       İşte anlatmış olduğum nedenlerden dolayı, sizlerin yapmış olduğunuz hizmete candan teşekkür etmek için bu kısa yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Geç oldu ama bildiğiniz gibi yoğun görev nedeniyle zaman bulmada zorlanıyorum.

       Bu vesileyle de gerek yurt dışındaki gerekse güzel yurdumda ki bütün hemşerilerime sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.

 Saygılarımla, Beşir YILMAZ/Vakıflar Genel Müdürlüğü/Başmüfettişi

 

DEDE ARDICI

Başka derdin yok mu diyenlerimiz olursa çok üzülürüm. Biliyorsunuz Dede Ardıcını hain eller yaktı Keşke yanan sadece ardıç olsaydı. Gurbette büyüyen gençlerimiz bilmezler. O ardıcın ötesi gurbetti ardıcı köy istikametinde gelirsen özlem biter, anaya kavuşursun...O ardıç köyün nişanıydı, tipide yolunu kaybedersen o ardıç pusulaydı, köylümüz kurulalı o ardıç oraya adını vermişti. O ardıç kül olsa da, orası Dede Ardıcının olduğu yerdir. Köyümüze ilk yol makinesi geldiğinde yola mani oluyor bahanesiyle, köyün tam ortasında ulu bir armut ağacı (Hacelinin armudu) vardı onu devirdiler. Misafirler, satıcılar, dilenciler hasılı bizler gölgesinde oturur sohbet ederdik, meyvesini yerdik...30 yıldır o ağaç olmasa da oraya biz Hacelinin armudunun yeri deriz.  Sevgili dostlar Dede Ardıcını yeniden dikemezmiyiz ? Biliyorum yanan ardıç hepimize acı vermiştir. Herkesin orda anıları saklıdır. O ardıç çok şeye şahit olmuştur. Bu konuda yazmam gereken çok şey var ama inanın boğazımda bir şeyler düğümlendi... Bir önerisi olan varsa lütfen bilmek isterim. Benliğimize yerleşmiş böyle nişanların birer birer yok olmasına izin vermeyelim. Her şey gönlünüzce olsun sevgili hemşerilerim.      

Zekeriya Ünal